Gönül Fatihleri

20.07.2011 00:55

 Fetih; açılma, bir beldeyi ele geçirme, zafer ve ihtilâfı giderme gibi mânâları ihtiva eder. Fatih ise, fethi gerçekleştiren lidere verilen unvandır. Bununla beraber, savaşta muzaffer olan her komutan fatih değildir. Fatih olmak, belirli hususiyetleri gerektirir. Evet, fatihler evvelâ kendi nefsini fethetmiş yüce ruhlardır. Gerçek fatihler, alanlar değil, ömür boyu verenlerdir. Nefis ve şeytan cihetinden gelen her türlü saldırılara göğüs gerenlerdir. 


Fatihlerin en büyük özelliği, gönülleri fethedebilmektir. Rıza-yı İlâhi için bıkmadan, yorulmadan verebilmektir. Zaten, gönül fatihleri bu âlemden maddî mânâda hiçbir beklenti içinde olmadan göçüp giderler. Onların nazarında dünyanın zerre kadar değeri yoktur. Bazen Yusuf (as) gibi kuyuya atılır, bazen İbrahim (as) gibi ateşe itilirler. Bazen Yunus (as) gibi yutulur, bazen Ashab-ı Kehf gibi mağarada uyutulurlar. Kimi Bilal (ra) gibi işkence altında inler, kimi de Hamza (ra) misâli, aslanlar gibi kükrer. Ama onlar her halükârda Muhammedî (sallallahü aleyhi ve sellem) bir atmosferdedirler; çünkü Ebu Bekir'in (ra) sıddıkiyet ruhunu temsil ederler.

Ne hayatın ağır şartları ne de insanların acımasız tavırları etkileyebilir bu âli ruhları. Çiçek bahçeleri gibidirler, rengârenk bir dünyaları vardır ve sürekli etrafa gül-i rayiha dağıtırlar. Hayat bir hizmetten ibarettir onlar için; mâlâyâni şeylere vakti yoktur bu civanmertlerin. Gündüzleri hep hayır ve hasenat peşinde koşarlar; geceleri ise kemer beste-i ubudiyet içinde coşarlar. Hep Allah Allah diye çarpar yürekleri; O'nun bin bir ismi ile meşguldür dilleri ve gönülleri. 

Yüzlerindeki sıcak tebessümden, gözlerindeki kurumayan yaştan ve çehrelerindeki sönmeyen nurdan âşina olursun onlara. "Sen çekil ki aradan, tecelli etsin Yaradan!" mantığı ile yaşarlar; gün olur yağmur gibi yağar, gün olur Nil gibi taşarlar. Vefa yüklüdür gönülleri; hiç unutmazlar onlara yol göstereni. Heyecan doludur nurdan meclisleri; hep umutla mahbubu arar gözleri. 

Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) deyince titrer kalbleri; nazarları hep ötededir vuslat arzusu ile yanarken; dudaklarını yalarlar onun mübarek adını anarken. Mevlâ'nın rızası onlar için en mukaddes hediye; gariplerdir, çünkü Allah onları öyle seviyor diye.

Teslimiyet mefhumu, farklı bir buud kazanmıştır onlarda; gassalın elindeki meyyit gibidirler. Bu sebeple, herkes anlayamaz onların bu sırlı hâlini; kimine göre meczup, kimine göre de deli gibidirler. 

Muhabbetten hâsıl olur bütün fedakâr­lık­ları; Efendimiz Hz. Muhammed'de (sallallahü aleyhi ve sellem) cem olur bütün kanaatleri. Benlik ve enâniyetlerini eritmişlerdir bir buz parçası misâli şahs-ı mânevî havuzunda. Ben değil, biz hâkimdir onların dünyasında. 

Kötülük semtlerine bile giremez; gıybet, kibir, yaptıklarına güvenme gibi insanı karanlığa götürücü sıfatlardan uzak dururlar. Yollarında toz, toprak, kan ve irinden engeller de olsa; hayatları dert ve kederle dolsa; vazgeçmez onlar o bâki sevdadan; çünkü hiçbir beklentileri yoktur bu fânî dünyadan. 

Hayatta tek gayeleri, öteler ötesinden bakan o masum Nebi'nin (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünü güldürmek. Bunun için maldan, candan ve çoluk çocuktan bile vazgeçerler. Yeter ki, boynu bükülmesin İki Cihan Serveri'nin (sallallahü aleyhi ve sellem). 

Ülfet nedir bilmezler, gece gündüz küheylanlar gibi koşarlar; yoktur onların dünyasında yorulmak; İşte böyle bir şeydir gönül fatihi olmak...

Geri

Sitede ara

© 2011 Tüm hakları saklıdır.